YENİ NESİL BİLMEZ

Yamalı elbise giyiyordu atalarımız
Ocak başı üstündeydi bacamız
Mis gibi kokardı tahrana çorbamız
Kaşıkları sala sala büyüdük

Karlı pekmez hoş olurdu kışları
Sohbetlerde kuruyorduk düşleri
Şu anamın tükenmezdi işleri
Sökükleri dike dike büyüdük

İki öküz bir ineği güderdik
Yumurtlayan tavukları severdik
On beş günde değirmene giderdik
Ekmek aşı yiye yiye büyüdük.

Buğdayımız kış ortası biterdi
Babacığım hep boynunu bükerdi
Bulgur, nohut sevinmeye yeterdi
Kuru soğan kıra kıra büyüdük.

Buz keserdi odamızın duvarı
Ev altında besliyorduk davarı
Görmeliydik sinekleri savarı
Burnumuzu çeke çeke büyüdük.

Yaz içinde kuruyordu dereler
Göyneklere işiyordu pireler
Ahşap evde gezinirdi fareler
Acıları içe içe büyüdük.

Anacığım yün ipini boyardı
İlmeğini karanlıkta sayardı
Gaz lambası isli koku yayardı
Dumanları yuta yuta büyüdük.
♥️🥰☕
 
"Birbiriyle vakit geçiren insanlar...
Araştırmayı, ABD'deki Northwestern Üniversitesi bilim insanları yaptı.
Beynin elektrik sinyallerinin senkronizasyonu üzerine çalışan nöroloji uzmanı Prof. Dr. Moran Cerf ve ekibi,
'Birlikte zaman geçiren insanların,
Beyin dalgalarının da zamanla
'BENZER' görünmeye başladığını' belirledi..
😳
BBC'nin İspanyolca Servisi'ne bu dalgaların bazı vakalarda iki insan beyninde, birebir aynı bile çıkabildiğini vurgulayan Prof. Cerf,
'Birbiriyle vakit geçiren insanlarda her iki beyinde de uyum oluşuyor' dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
'Sadece iki hafta sonra bile
Aynı filmi izleyen,
Aynı kitapları okuyan,
Aynı tecrübeyi paylaşan ve
Sadece birbirleriyle konuşan iki kişi,
Dil, duygu ve bakış açısından
Ortak kalıplar geliştiriyorlar.."
🤔
Prof. Cerf'e göre, zamanla gelişen bu
'BEYİN İKİZLİĞİ', sosyal olduğu kadar duygusal ilişkilerde de oluşabiliyor..
🤨
Prof. Cerf, çalışmalarının sonucunu ise şöyle açıkladı:
"Hayatta alınabilecek en doğru karar;
Kiminle vakit geçirdiğinizi, akıllıca seçmek..."
🤔💐👍💐👏💎
Biliyor muydunuz ?
Ben tahmin ediyordum da,
Şimdi daha bir emin oldum
👍
Günümüz,
Birlikte zamanı paylaştığımız insanları
Özenle seçeceğimiz
Günlerden olsun...
🙏💐🥰

1734598542760
 
*
*
Eskiden “Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.
Annemizin sinirlenince kafamıza ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarla yıkandık,
Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçtik..
Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik.
En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.
Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapan nesiliz.
Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik.
Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış,pazar banyosunu genelde leğende ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanmış tertemiz çocuklardık.
Her sabun kokusunda çocukluğum aklıma gelir bu yüzden..
Bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık.
Sokak oyunundan vazgeçemeyip,
Salça ekmek yiyip doyan çocuklardık.
Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık,
Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık.
O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında.”

Çocuk gibi çocuktuk biz!.
Huzur ve saygı da vardı,
mutluyduk küçücük dünyamızda ….
Sabahtan aksama kadar oyun oynardık.
Karnımızın acıktığını unuturduk oyun oynarken.
Gazoz kapaklarıyla oynayan çocuklardık,
Çelik çomak oynardık,
çember çevirirdik,
çomaktan bez bebekler yapardık, ekmeğimize toz seker atıp yerdik
Yaprakları içine pirinç diye kum koyar sarardık
Ölen bir kuş görürsek gömer mezar yapar dua okurduk mutluyduk…
Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık, yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık, ilkokulda soba ile ısınırdık…
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belkide…
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük.
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardık, kapı önünde çizgili oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık…
Oyuncaklarımız mutfak eşyalarımız yoktu….
Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraşırdık,hep kağıt kalırdı…
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…!

Biz çocuk gibi çocuktuk…!!!

~•~/#ALINTI🦅 1000024908
 
*
*
Eskiden “Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.
Annemizin sinirlenince kafamıza ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarla yıkandık,
Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçtik..
Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik.
En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.
Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapan nesiliz.
Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik.
Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış,pazar banyosunu genelde leğende ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanmış tertemiz çocuklardık.
Her sabun kokusunda çocukluğum aklıma gelir bu yüzden..
Bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık.
Sokak oyunundan vazgeçemeyip,
Salça ekmek yiyip doyan çocuklardık.
Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık,
Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık.
O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında.”

Çocuk gibi çocuktuk biz!.
Huzur ve saygı da vardı,
mutluyduk küçücük dünyamızda ….
Sabahtan aksama kadar oyun oynardık.
Karnımızın acıktığını unuturduk oyun oynarken.
Gazoz kapaklarıyla oynayan çocuklardık,
Çelik çomak oynardık,
çember çevirirdik,
çomaktan bez bebekler yapardık, ekmeğimize toz seker atıp yerdik
Yaprakları içine pirinç diye kum koyar sarardık
Ölen bir kuş görürsek gömer mezar yapar dua okurduk mutluyduk…
Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık, yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık, ilkokulda soba ile ısınırdık…
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belkide…
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük.
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardık, kapı önünde çizgili oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık…
Oyuncaklarımız mutfak eşyalarımız yoktu….
Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraşırdık,hep kağıt kalırdı…
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…!

Biz çocuk gibi çocuktuk…!!!

~•~/#ALINTI🦅 Ekli dosyayı görüntüle 1724
O suyun sıcaklık ayarını analarımız asla ayarlayamazdı, ciyak ciyak feryat ederken kafamıza da kaya gibi zeytinyağlı sabunu yerdik...
 
DUYGUSUZ
NESİL TEHLİKESİ :

Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen onbinlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor. Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.

Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.

Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar. Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar. Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.

Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum.
20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak?
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek?
Evlerini nasıl idare edebilecek?
Ülkeyi nasıl yönetecek?
Vatanı nasıl savunup can verecek?

Bütün bunlar neden
oluyor izah edeyim.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber.

Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.

Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.

Çocuklar hiç üşümüyorlar. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.

Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.

Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye.
Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.

Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.

Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar. Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.

Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği
için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor.

Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan, ölen insanları umursamıyorlar. Acımıyorlar……

Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın….
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize. Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…
Doğan CEYLAN
Maarif Müfettişi
 
Az düşmedik, diiz kapaklarınızın yaraları kabuk tutardı, kaşınır, kopartırdık (hatta tadına bile baktık.) Kimse de elimizden tutup kaldırmadı... Açık ara en büyük farklardan biridir bu. Sabahatan akşama kadar (hatta yazın akşam yemeğinden sonra da geceleri) sokaklardan topladı analarımız bizi. Şimdi bakkala bile tek başına yollayamaz olduk...
 
@Afacan15 Abi malum, Türkiye'deyiz! Damacana olaylarına girmeyelim aman diyeyim mevzu başka yerlere çekilir. :rolleyes: :confused:😅
 
Buzdolabı filanda yoktu ben küçükkene :)

Ekli dosyayı görüntüle 1999
tr nin merkezi şehirlerinde elit semtlerde doğup büyüyenler için bi resmin anlattığı gayet normal nereden bilecek memleketin gerisinde ne olup bittiğini ilkokulu köyde okudum buzdolabı mı oda nesi radyo bile yok afrikanın ıssız vahşi yerleri gibi bir yer 1986 özal sayesinde bizim köye elektirik geldi
 
ÇOK ESKİDENDİ ÇOOK;
Samsun cigarasının içinden odun çıktığı günlerde…
İstanbul’la Ankara arasında alo diyebilmek için santrala yazdırıp altı saat beklediğimiz, cep telefonunun sadece Kaptan Kirk tarafından kullanıldığı, sokaklarda ayı oynatıldığı, kalantorların Murat 124’e bindiği, Anadol’un inekler tarafından yenildiğine inanılan, salça sürülmüş ekmek dilimi dönemlerinde…
Mutfak zeminlerinin muşamba kaplandığı, tencere kalaylattığımız, arap sabunu kokulu zamanlarda…
Avaramu’yu ezberleyen kızlar Raj Kapoor’a hastayken, Ömer henüz turist bile değilken, Vahi Öz’e güldüğümüz, zavallı Ayşecik’in zengin babasından habersiz, kötü kalpli üvey anne yanında çileler çektiği, n’ayır n’olamazlı yıllarda…
Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediğimiz, Cem Karaca’nın İzmir fuarını zangır zangır salladığı, Özay Gönlüm’ün yaren’ini tıngırdattığı, yerli Elvis Erol Büyükburç’la kalipso kralı Metin Ersoy’un gazinoları inim inim inlettiği, Cemal Kamacı’nın kroşe patlattığı, Metin Oktay’ın ağları deldiği, Neil Armstrong ay’a falan ayak basmadı, hepsi Hollywood tezgâhı diye iddiaya girilen, kasetleri acayip kapışılan Arif Susam’ın oo-ooo Recep bey de burdaymış diyerek sintizayzır çaldığı günlerde, Ümit Besen’in masasının ayağı kırık, pantolonların paçası bol, Kastelli bankerken…
Muavinli dolmuşçuların Orhancı-Ferdici diye birbirini solladığı arabeskli sabahların, Barış Manço’nun lambaya püf dediği Teksas,Tommiks,Killing okuduğumuz, başka eğlencemiz olmadığı için radyoda arkası yarın’lara kulak kesildiğimiz, ki, uyarlayan Çetin Köroğlu, efekt Ertuğrul İmer’dir, ayıptır söylemesi Arzu Okay’ın rüyalarımıza girdiği, Martin Luther King yaşarken, Sadun Boro’nun kısmet’iyle dünya turuna çıkmasına heyecanlanıp, Avanak Avni’yle tanıştığımız, Zübük’ün kaleme alındığı, sutyen’in bile nerdeyse ***** kabul edildiği, Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrumlu süngerci zannedildiği, otomobillerin arkasına bugün bile hâlâ ne manaya geldiğini bilmediğim STP’lerin yapıştırıldığı, şehirlerarası otobüslerde sigara içildiği, damalı taksiler çağında…
Keban bile yokken, nüfus 40 milyon,
Hababam öğrencileri ilkokuldayken, trışkadan tayyare MTA Sismik-1 Hora’nın uzay mekiği muamelesi gördüğü teknoloji fukaralığında…
Turnike atmayı Beyaz Gölge’den öğrendiğimiz, Doktor Richard Kimble babamızın oğluymuş gibi, ******** Falconetti’ye küfürler ettiğimiz, polisimizi Komiser Colombo, hukukumuzu Avukat Petroçelli’den ibaret sandığımız, kapı gibi adam McMillan’ın aids’ten ölene kadar eşcinsel olduğunu bilmediğimiz hayal kırıklıklarında… Kunta Kinte gibi zenci olmadığı halde, Isaura’nın neden köle olduğunu anlayamadığımız, yamuğunu gördüğümüz arkadaşlarımıza 'n’aber lan Ceyar' diye seslendiğimiz, saat kurup, sabahın kör karanlığında kalkarak, uykulu gözlerle Muhammed Ali’nin maçını seyrettiğimiz, onunla birlikte kelebek gibi uçup arı gibi soktuğumuz masum tiryakiliklerde…
İstanbul’da basılan gazetelerin ülkeye ertesi gün ulaşabildiği, sadece TRT’nin var olduğu, haberleri Jülide Gülizar’ın Zafer Cilasun’un okuduğu, bizim ahali akıl edemez diye düşündüklerinden olsa gerek, 'televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız' diye uyarı yazısı koydukları, necefli maşrapa zavallılığında…Arçelik merdaneli
Çamaşır makinelerinde merdaneye saran çamaşırlarımız,velhasıl Çook da mutluyduk-1975
 
EBEM DEDEM DERDİ Kİ!

Davete “OKUNTU” yengeye“ GUMA”,
İnceden açılmış ekmeğe “YUKA”,
Saciçinde “KÖMBE”, üstde “BAZLAMA”,
Savrulan buğdaya “CEÇ” deller bizde.!!!

Babaanneye “EBE”, halaya “BİBİ”,
Amcaya “EMMİ” der, çocuğa “SABİ”,
Uzağa “IRAK” der, yakına “BERİ”,
Birin çağırırken “HİŞ” deller bizde.!!!

Hastalığa “MARAZ”, öksürüğe “ÇOR”,
yabancıya “EL”,
acemiye “TOR”,
Hanıma “AVRAT” der konuşmaya “ŞOR”,
İşler kötü ise “YAŞ” deller bizde.!!!

Büyük kaba “HELKE”, küçüğe “ŞİTİL”
Tohuma “BİDER” der, fidana “ŞETİL”,
Şakaya “YARENNİK”
girmekse “DIKIL”,
Leğen demezlerde “TEŞ” deller bizde.!!!

Düğmeye “İLİK” der, eşarba “YAĞLIK”
Yayılmış yoğurdun suyuna “KATIK”,
Ayrana “ÇALKAMAÇ”, yayığa “YANNIK”,
Avşar pilavına “AŞ” deller bizde.!!!

Çukurlara “YARIK”, bedava “BELEŞ”,
Hayvan ölüsünün adına “ÜLEŞ”,
Güzele “GÖKÇEK” der, bir adı “KELEŞ”,
Rüya demezlerde “DÜŞ” deller bizde.!!!

Herhâlde “ELLEHAM ”bir adı “ZAHAR”,
Ameleye “IRGAT”, koyuna “DAVAR”,
Tazeye “ACER” der, yokuşa “BAYAR”,
Koş gel demezlerde “GOP” deller bizde.!!!

Kırmızı “TOKADALI”, pembeye “ŞAYAK”,
Amcaya “EMMİ”, kibâra “KIYAK”,
Az önce “DEBİYAK”, demine “BAYAK”,
Otun samanına “KERS” deller bizde.!!!

Dünürüne “HISIM”, düşmâna “HASIM”,
Gömleğe “İŞLİK” der, ilmeğe “DÜĞÜM”,
Havluya “PEŞKİR”, bakraca “GÜĞÜM”,
Yetmemiş armuda “KEŞ ” deller bizde.!!!

Gezmeye “HALAKA”, zarara “GAREZ”,
Nüfusa “HORANTA”, murâda “MURAZ”,
Biçilmiş Ekinin yerine “FİREZ”,
Bahardan önceye “GIŞ” deller bizde

Okula “MEKTEP” der,Tokada “ŞAPLAK”
Tarlaya su akan Yerlere “SAVAK”
Esire “YESİR” der,Üşümek “BUYMAK”
Ağaç kırılınca “HAŞ” deller bizde

Fasulye ye “PAKLA” der,Pencereye “PENEK”
Havuca “PÜRÇÜKLÜ” Yıkanmak “ÇİMMEK”
Çiftçiye “İREÇBER, bakmak “DEANEMEK”
Bayat yumurtaya “CILK” deller bizde

İşarete “IŞMAR”, tavıra “ZAVIR”
Önceye “SELEF” der,Geçmişe “BILDIR”
Lüzumsuza “VETSİZ”, kahıra “GAHİR”
Anlaştık demezde “HE” deller bizde

Elbiseye “ASBAP”, Yıkanmış “YUNUK”
Yanağa “AVURT” der,Surata “DULUK”
Civcive “CÜCÜK”, Hindiye “CULUK”
Kümese sürerken “KİŞ” deller bizde

Değneğe “MESES” der,balkona “ÇARDAK”
Sipariş “ISMARIÇ”, Kızmak “SOKRANMAK”
Uzaklaşmanın adı bizde "IRAMAK”
Eşeğe binerken “ÇÜŞ” deller bizde

Çukur taşa “GAKLIK”, Dolaba “GAPLIK”
Tavaya “ELLİCE”, Yemeğe “AZZIK”
Testiye “CERE” der takıya “BEKLİK”
Karnın yemiyorsa “ŞİŞ”
Evet yerine kısaca "HE" deller bizde

AŞKLA

MEHMET ÖZGÜR ERSAN Özgür Derviş

Anamaslı Taycı Avşarı
Şah İbrahim Veli Ocağı Dedesi
 
ESKİ DEVİR GİTTİ
YENİ DEVİR GELDİ

Kerpiç’in yerini beton aldı,
Elektrik geldi ışık verdi,
Çıra ile gaz lambası tarihte kaldı,
Eski devir gitti yenisi geldi,

Kağnın yerini traktör aldı,
Tırpanın yerine biçer geldi,
Dirgen, Tırmık, orak geride kaldı,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Eskiden köylerde insanlar vardı,
Şimdi üç beş yaşlı yerinde kaldı,
Yetişkin gençler soluğu şehirde aldı,
Eski devir gitti yenisi geldi,

Kuşlar horozlar hep öterdi,
Çoban sığır ve kuzu güderdi,
Eski günler çok güzeldi,
Eskisi devir gitti yenisi geldi.

Herkesin vardı üzüm bağları,
Her ağaçta değiş meyvesi,
Tandırda pişerdi yufkası, kömbesi,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Ekin ekip, harman yapan azaldı,
Kuzu sürüsü, sığır sürüsü kalmadı,
Tavuk civcivler yok gibi azaldı,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Kuzu ve sığır pisliği gübre idi,
Her ekilen meyve sebze bizde idi,
Çok farklıydı çok tatlıydı,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Doğal gübre yerini kimyasal aldı,
Ne meyvenin nede sebzenin tadı kaldı,
Çiftçilik azaldı tarla bahçe yalnız kaldı,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Eskiden insanlık ve hatır gönül vardı,
Bütün köylü komşu hep bir adadaydı,
Ölü ve düğün deyince hemen oradaydı,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Çelik çomaklar en güzel oyundu,
Bindir bir saklanbaç oynardık,
Bir birimizin koynunda yatardık,
Eksi devir gitti yenisi geldi.

Düğün denildi mi durulmazdı,
Bütün köylü bir aradaydı,
Genci yaşlısı Sabah’a kadar oynardı,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Ölüm ve hastası olanlara koşardık,
Günlerce yemek yapar taşırdık,
Şimdi onun yerini hazır pideye verdik,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Eskiden hürmet ve sevgi vardı,
Büyüklerden çok korkardık,
Anne ve babaya gözümüz gibi bakardık,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Köyü terk ettik şehirli olduk,
Meyve sebzenin tadını yitirdik,
Marketler çoğaldı kimyamız bozuldu,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Eskiden telefon yoktu mektup vardı,
Herkes onunla haberleşme yapardı,
Çok huzurluyduk mutlu olurduk,
Eski devir gitti yenisi geldi,

Teknoloji ilerledi dedik teflon aldık,
İnternetin karşısına iyice kurulduk,
Maneviyatımız bitti, ahlak bozuldu,
Eski devir gitti yenisi geldi.

Alıntı
 
Eskiden evlilikler çok kolaydı..!

Bir yorgan, bir yastık, bir döşek yeterliydi.!

Şimdi ise evlilik için 3 anahtar şart!

Ev,
Araba,
İş yeri..!

Eski evlikler mezara kadar idi..!
Şimdiki evlilikler ise pazara kadardır..!

Eskiden evlilik ucuzdu,
Zina suçu işlemek için, ölümü göze almak gerekirdi.!

Şimdi, 'Zina Bedava',
Evlilik ise neredeyse ölüm..!

Eskiden evler sadeydi,
Toprak kokulu mutluluklar vardı..!

Şimdiki evler ise aksesuarlı,
Beton soğukluğunda huzursuzluklar vardır.!

Eskiden iki odalı eve,
4 aile sığardı..!

🏘️Şimdi dört odalı evlere,
Tek aile sığamıyor..!

Eski odalarda,
Bir palas bir minder vardı..!

Şimdiki Odalar ise,
Mobilyalardan sanki showrom salonu.!

Gösteriş ve gurur pazarı..!
Oturmak bile nasip olmuyor..!
"Modası geçti" diye,
Sürekli değişim..!

Eskiden evler, misafirle bereketleniyordu, misafir doluydu..!

Şimdi ise Anne ve babalar bile,
Misafirliğe kabul edilmiyor!

Eskiden Evin Süpürge Makinası,
Çamaşır Makinası,
🥯Fırını,
Bulaşık makinesi
Evin kadınıydı.!

Şimdi ise kadın, "evin para getireni" oldu..!

Eskiden aileler, çalışmaktan kavgaya fırsat bulmazdı;
Şimdi ise ebeveynler, oturmaktan, kavga için bahane arıyor.!

Çünkü sıkılıyor,
Bey efendi ve hanım efendiler..!

Eskiden Kocasına bir bardak su verince,
Şeref duyardı, kadın..!

Şimdi ise dışardaki patron ve emir erlerine hizmet ederken,
Evdeki kocasının "bir su isteği"ne,
"Kendin iç öküz efendi" derecelerine düştü yuvalar..!

Neyse..!

İnsan oğlu nimetlendikçe azdı, şımardı ve huzursuz oldu..!

Oysa fakirliğin, kendine has bir imanı ve onur vardı..!

Bazen "Ah eskiler Ah!" diye feryad edip bağırmak istiyoruz..!


Selâm, hidayete tâbi olanların üzerine olsun...
Birkul Alp Tekin
 
Ben siyah beyaz televizyonu da, ilk özel tv kanalını da gören nesilden geliyorum. Ne bileyim, bir maçı izlemek için sabahtan statta sıra bekleyen, çocukken dizi aynı yerden üst üste 7 kere kanayan nesilden yani. Kaset kalem bileşkesini bilirim mesela. Radyocu Muzo'yu ve/vesaire bir çok şimdi asla bilinmeyen ve anlaşılmayan güzel şeyi bilirim. Güzel şey demişken; Çeşme'nin "Çeşme" olduğu en güzel zamanları da bilirim. Her ne kadar şimdi kızsakta, Sezen Aksu'nun değmediği hiçbir yüreğin olmadığı zamanlardan kalmayım. Attila İlhan, Atol Behramoğlu, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ahmed Arif'den dizeleri aklında tutan... Devekuşu Kabare, Nejat Uygur, onlar öğretti gülmenin seviyesini, bir de Otogargara da "Ağlamasını bilmeyen adamın kahkahasından bir halt olmaz"ı öğrenmiştim çocukken. Mektup yazan sanırım son nesilim. O yüzden yeni yıldan en büyük dileğim, fotoğraf ta görülen ışığım gibi, içimin ışığını büyütmek ve korumak.
A bir de yeni hiç değişmeyen o klişemi de ekleyeyim; düşleriniz yazgınız olsun...

*** Murathan Mungan ***
 

Geri
Üst